Tuesday, November 24, 2009

Touching Lives

“Çalışmak çok güzeldi. Sorumluluk duygusu... Beğenilmek...”

1978’de ikiz olarak dünyaya geldim. Çiftçi aynı zamanda esnaf bir babanın çocuğuyum. 11 kardeştik. Çok mutlu bir çocukluğum olmadı. Ortaokul çok uzaktı, bu nedenle ilkokuldan sonrasını okuyamadım. 4 ablam da hiç okula gitmedi. Dayımın oğlu askerdeyken beni istediler. Aile arasında nişan yaptık. Nişan yüzüğünü takıp ona telefon açıp “biz nişanlandık” dedim. 17 yaşında kendimi evlenmiş buldum. İnsan küçükken evlenmemeli. Evlendikten sonra evliliğin ne olduğunu fark ettim. İnsan küçükken evlenince çok eziliyor. Bir keresinde, köyde ekmek pişirdiğimiz soba evin dışındaydı, ekmeği pişirdim ama çok bekletmişim yaktım. Bir şey diyecekler diye çok korktum. Ekmeği tarlaya attım. Sonra kaynatam gördü ekmeği, kızmadılar ama insan korkuyor küçük olunca.

Çok anlayışlı bir kişiyle evlendim. Hep beni korurdu. Mesela İstanbul’da yaşadığımız zamanlarda arkadaşları yemeğe gelirdi. Ben köyde büyüdüğüm için şehir yemeklerini bilmezdim. Yemekleri eşim yapardı ama ne onu ne beni küçümsemesinler diye benim yaptığımı söylerdik. Birbirimize karşı çok anlayışlıydık. İki çocuğum oldu. Hayal edemeyeceğiniz kadar güzel bir evlilik yaşıyordum. 17 Ağustos depremine kadar. Depremden sonra eşim iflas etti. Yeni işlere girmeyi denedi ama bir türlü eskisi gibi olamadı. Sonra ailesi bize destek olabileceklerini söyleyerek bizi memlekete çağırdılar. Bir süre sonra Trabzon’a döndük ve burada yaşamaya başladık.

Bir gün göğsümde bir şey hissettim. Doktora gittim tahlil yapıp eve yolladılar. Beni gören ağlıyordu. Oruç tutma sen dediler bana. Ne olduğunu anlamadım ama kocam yüzüme bakamıyordu üzüntüden. Sonra görümcem kanser olduğumu söyledi. O zaman 26 yaşımdaydım. Hemen ameliyat edilmem gerekiyordu ama yeşil kartım da yoktu. Paramız da… İnsanlardan aldığımız ramazan fitreleriyle ameliyat oldum. Ameliyat sonrasında gördüğüm tedavilerle iyileştim.

Kriz yüzünden eşimin işleri kötüye gitti. Trabzon’da çalıştığı dükkânı kapattıktan sonra 6 ay işsiz kaldı. O süreçte Sabancı Vakfı Hibe Programı kapsamında Türk Filantropi Fonu tarafından desteklenen ‘Kaşık Tutan Elden Para Tutan Ele Projesi’ aşçılık kursundan haberdar oldum. Önce insanlar laf etti, “sen yemek yapmayı bilmiyor musun, ne işin var o kursta” diye. Ama kurs sonunda iş vereceklerini söylediler. Eğer işin yoksa bekliyorsun ki birisi para versin de çocuklara bir şeyler alabil! Kocam da başta gitmemi istemedi ama yine de gittim.

Kursa başladığımda yazmakta zorluk çektim. İlkokula kadar okumuştum. Gittiğim okulda 1. 2. ve 3. sınıflar hep bir sınıfta okurduk. O yüzden okumam yazmam çok iyi değildir. Zor olduğu için kurstan çıkmak istedim. Bu sefer de kocam istemedi. “Madem başladın devam et” diye beni cesaretlendirdi.
Ben de sonuna kadar devam ettim. Kursta her şey çok güzeldi. İyi ki girmişim. Ortam çok farklıydı. İnsanlar da farklıydı. Herkes neşeliydi. Hep güldük. Komşuların farklı bakışları oluyor, herkes dedikodu yapıyor, insanı küçümsüyorlar fakat kurstakiler başkaydı. Gerçek bir paylaşım ve mutluluk vardı. Kurs bitince bir otelde staja gittim. Şimdi bir sertifikam var. O sertifikadan sonra bir de köfte sertifikası aldım.

Kurs bittikten sonra Tülay Hanım bana iş buldu. Bir lokantada çalışmaya başladım. O zaman da ailede büyük baskı oldu. Saniye çalışamaz diye. Ama bunu diyenin kendi kızlarının hepsi çalışıyor. Hemşire, mimar olarak ama benim çalışmamı namus meselesi yaptı. Eşim çalıştığım yeri gelip görmedi bile. Güveniyor bana.

Çalışmak çok güzeldi. Sabah kalkıp o sorumluluğu almak çok farklı bir duygu. Yaptığın yemeklerin beğenilmesi, onlara bir şeyler veriyorsun ve o insanlar seni beğeniyorlar. Bu çok güzel bir duygu. En çok kursta öğrendiğim Meksika salatası beğenildi. Evde de bir sorumluluk var ama bu başka. Eğer o kursa gitmemiş olsaydım bu duyguyu hiç bilmeyecektim. Pek çok hocayı, arkadaşımı tanıyamayacaktım.

Eşitlik bence herkesin istediği gibi davranabilmesi, toplum baskısı hissetmeden istediğini yapmasıdır. İnsan istediğini yapamıyor ki. Mesela ablam bizle aynı köyde oturuyor ama ablama gitmeme ya da kalmama izin vermiyor kaynatam. Kadın erkek eşit olmalı. Kadın isterse her şeyi yapabiliyor. Hatta bazen erkekten daha zeki bile oluyor. Kadın erkek eşitsizliği kadının hayatını engelliyor, herkes kadınların sahibiymiş gibi davranıyor.

Saniye Civan, "Kasik Tutan Elden Para Tutan Ele" Program participant

Read more about "Kasik Tutan Elden Para Tutan Ele" Program


* The interview is edited into a story by Inanc Misirlioglu, Program Coordinator at Sabanci Foundation. The story is published in a book with stories from other projects by Sabanci Foundation.

No comments: